Especially for new additions to the garden whose success is not a given, spring is when you learn if they made it or not. Last April I was back in Seattle and in addition to plants I bought at nurseries there, I also visited my old garden and rescued a few old favorites from oblivion. Now they continue to give joy in their new home.
A few are still AWOL. If Hosta “Sum and Substance” is still with us, it is not in any hurry to reveal itself, and the Cardiocrinum giganteum I planted in the same general area is still keeping me in suspense. But the one that remained in the pot is just now showing the tiniest bit of green so I have hopes for its brother as well.
I have pretty much given up on Geranium phaeum, though it survived in what seemed to be much worse conditions in my last garden, where it generally kept a few leaves up throughout the winter. Not a sign of it now. Ditto for the Geranium himalayense, and I loved that one! But I'll continue to avoid planting anything there until we're well into April.
The greatest disappointment is when a long-awaited treasure reappears, begins to grow, and then inexplicably disappears. This happened with my Symphytum caucasicum, or blue comfrey, which I'd gotten a piece of from my old neighbor and fellow hortisexual Skot O'Mahony, who had gotten his from me when I left Seattle. This well-behaved, non-running comfrey had always been a favorite of mine, and its sky-blue flowers were stunning against the dark red leaves of a barberry. Luckily I got enough of it to hedge my bets and plant it in two different places. The other piece is doing famously. And who knows, maybe the first one became snail fodder and will pop up again. Never trust a comfrey, I say.
Özellikle bahçeye yeni getirilen ve başarıları varsayılamadığı bazı bitkilerin köşeyi dönüp dönmediği, ilkbaharda belli oluyor. Geçen Nisanda Seattle’dayken, fidanlıklardan aldığım bitkiler yanı sıra eski bahçeme gidip birkaç eski gözdeler de yokluktan kurtardım. Şimdi yeni evinde her ilkbaharda yeniden çıkışlarıyla haz vermeye devam ediyorlar.
Belki beni en çok sevindiren şey, heyecanla her gün yaşadığına dair bir iz için toprağı sürekli taradığım ama görmeyince kışa yenik düşmüş sonucuna geldiğim bir şeyin bir sabah “nasıl şüphelenebildin” sormuşçasına pat diye ortaya çıkışıdır. Bu sabah tam böyle bir şey oldu. Seattle’dan hemen hemen geldiğim anda ektiğim Arisaema-[muhtemelen]-consanguineum, birkaç gün dayanıp ortadan kaybolunca, her halde gitmiş diye farzettim. Yine de umutlar besleyerek onun yerine başka bir şey eklememek için özen gösteriyordu. (Öyle zannediyordum hiç olmasa…tam yanında çıkan o büyük ters lale nereden gelmiş acaba?) Bu sabah çıkınca 3 santime kadar çıktığını gördüm. Dün de orada olmalıydı, farkına varmamam nasıl mümkündü ki?
Şüphelendiğim bir bitki daha ise, çok zamansız ektiğim “Salonique” adlı bir uzun susen cinsiydi. Aslında doğru ay olan Ekimde ekmiştim de, ektiğim kök Eminönü’ne ilkbahar gelmişti, iyice buruşmuş haldeydi. Olsun, indirimli zaten demiştim… Diğer susenler iyice gelişmişken Salonique kayıptı. Artık gübreye dönüştüğünden o kadar emindim ki, Bauhaus’ta aynı cinsi görünce bir tane aldım. Ve tam tahmin edileceği gibi, ekmeye çıktığım gün, kim çıkmıştı? Salonique tabii. (Evet, hepinizin şimdi sırıtarak “Susen mi? Adam, ısırganın da yine çıkıp çıkmayacağından endişelenmiş her halde” diye güldüğünüzden eminim…)
Birkaç bitki hala firar… Hosta “Sum and Substance” hala aramızdaysa, kendini elde etmeye hiç acele etmiyor. Aynı bölgede ektiğim Cardiocrinum giganteum (dev zambak) da beni hala şüphede tutuyor fakat saksıya ektiğim ikincisi ancak ufacık bir yeşillik göstermeye başladı, o yüzden kardeşi için de umutluyum.
Eski bahçemde çok daha kötü koşullar altında fışkıran Geranium phaeum için artik umudumu kesmek üzereyim çünkü genelde kış boyunca birkaç yeşil yaprak çıkarıyor fakat şimdi herhangi bir izi yok. Çok sevdiğim Geranium himalayense de öyle. Yine de Nisan ayına iyice girmeden oralarda hiç bir şey ekmeyeceğim.
Kuşkusuz en büyük hayalkırıklığı, aylarca beklediğim bir gözdenin yeniden çıkıp büyümeye başlaması, sonra izah edilmez biçimde ortadan kaybolmasıdır. Orijinalini benden alan, benim gibi bitki sevdalısı olan eski komşumdan bir parçası aldığım Symphytum caucasicum (mavi eşekkulağı) tam öyle oldu. Gök mavisi çiçekleri, kırmızı yapraklı diken üzümünün önünde harika bir görüntü veren bu çok uslu, hızlı yayılmayan eşekkulağı, yıllardır en sevdiğim bitkilerdendi. Çok şükür ki iki yerde ekip tedbir alabilmemi sağlayan bir miktarını almıştım. Diğer parçası turp gibi. Hem de kim bilir, belki ilki salyangozlara yem olmuş da yeniden çıkar. Bir eşekkulağına hiç güvenmeyin bence...
No comments:
Post a Comment