I'm not often surprised by what ornamentals people grow here, but frequently am surprised by what they don't grow. Some plants that are popular in the west but "AWOL" here can be explained by the fact that they are wild here and seen as weeds, in the same way that the English love goldenrods but it's a rare American gardener that would let one into the border! We (well...some of us) love Dracunculus despite its foul odor but in Turkey it's considered not only useless but even a bringer of misfortune by some. In a country where gardening tends to focus on food production and ornamentals are a pleasant "extra," the absence of esoteric plants like Arisaemas, or things that don't provide a good punch of color in the limited growing space available, is no mystery. But other "almost-unknowns" are a bit harder to explain. Why, for example, does nobody know about Nicotianas here? They seem to be so well suited for local taste - a variety of colors, free blooming, troublefree and fragrant to boot. Yet I've never seen a Nicotiana of any kind in among the seas of bedding plants in Eminönü or anywhere else. Chalk it up to marketing I guess.
But sometimes culture plays a big role as well. One plant I practically grew up with, and which thrives beautifully in many, many parts of Turkey, is tall bearded iris. I still remember walking down the long row of them in my mother's garden in Iowa, marveling at their colors and fragrances. The blues and purples were delicious, the yellows tended to smell a bit funky... Compared by one late Seattle garden gardener to "ladies' lingerie on a telephone pole," tall bearded iris seem to have everything that people here love: beauty, fragrance, and a million colors to choose from; their only drawbacks are that their season is short and they take some space. Still, who can resist?
But search as you might, in Turkey you will likely find only one: the straight purple species form of Iris germanica, some darker some a little lighter, an occasional white one, but none of the thousands of hybrids. Why not? The answer, I think, lies in where you do see the plant: cemeteries.
After the grand mosques and the banks of the Bosphorus, cemeteries are arguably some of the most beautiful places in Istanbul. They are cool, green, quiet, with (if you find an old one), exquisitely carved gravestones bearing fine Arabic/Persian/Ottoman Turkish calligraphy, delicate tree-of-life designs. The calligraphy frequently consists of quatrains, often sad, telling of the woes, loves, or regrets of the person in question, and often with an admonition to the reader to live a good life in the service of God. This one, in Anadoluhisarı Cemetery, implores the faithful who visit to read a fatiha for its occupant, a still-chaste girl who died at the age of only twenty-two. Unfortunately, because few people today can read the old script the plea will go unheeded. In the Turkish cemeteries in Greece this custom continues and graves have two stones, one in the old script and one in Latin script.
A visitor passing through cemeteries such as the one at Eyüp, on the way to the Pierre Loti cafe, will notice that cemeteries are full of something else as well: Purple iris. Everywhere. Tall, a little less tall, big blooms, lightly smaller blooms...but all purple, all I. germanica. An old Ottoman cemetery full of exquisite old grave stones and clumps of blooming iris is a truly beautiful sight. Unfortunately so identified are they with graveyards that although the "official" Turkish word for iris is "susen," the more common name is "Mezarlık zambağı" (graveyard lily), and thus many are reluctant to grow them in their yards. Cemeteries are also full of roses and hollyhocks but nobody seems to have any trouble with those. Still, they seem to be an afterthought - they entered the cemeteries from gardens; if iris enter a gardenm they enter from cemeteries.
At the garden centers in the fall, an occasional bagged specimen does show up. Two years ago I found a yellow one; the rhizomes were completely dried up and useless. Last year I found a single packet with "Salonique," an nice old warhorse with purple falls and white standards. But I've never seen one in a garden (or even a graveyard!), let alone things like Japanese or Siberians. The same is true in Greece, though interest in some of the hybrids is beginning to catch on here and there.
There is another iris, or group of iris, that is not cultivated but associated with good things - Iris stenopylla, Iris persica, Iris galatica, Iris caucasica and Iris pseudocaucasica. Because they bloom in late March and coincide with spring equinox and the Persian new year, Nowruz (Nevruz in Turkish and Kurdish), they are called "Nevruz gülü," or "Nevruz flower."
Bu yaziya aslında aylarca önce başladım fakat gerekli resimler olmadığı için erteledim. Dün işte ilk susenleri gördüm, ve kendim bahçemde de sihir gibi durup dururken her tarafta tomurcukları çıkmaya başladığını gördüm!
Bazen beni en çok şaşırtan şey, Türkiye'de yetiştirilen süs bitkileri değil, yetiştirilmeyen bitkiler oluyor. Batıda popüler olan bazı bitkilerin buradaki "firar" statüsü, bu coğrafyada yabani olduğuyla açıklanabilir, nasıl İngilizler Solidago'ları çok seviyor fakat çoğu Amerikalı bahçeciler bahçelerine hayatta sokmaz! Bizim bahçelerimizde pis kokusuna rağmen egzotik görünen yılan yastığına bayılıyorlar, burada hayırsız, hatta uğursuz bir bitki sayılır bile. Arisaema'lar gibi "ezoterik" bitkiler, ve balkonların kısıtlı alanında kapladığı yere göre yetersiz renk veya ilgi sunan bitkilerin eksikliği hiç esrarengiz sayılamaz. Yine de, diğer "hemen hemen bilinmeyenler," daha zor açıklanır. Mesela, Nicotiana'lar ("Yasemin tütünü, çiçekli tütün") neden satılmiyor? Rengarenk mis kokulu çiçeklerini açan, bakılması kolay olan Nicotiana'lar, bence tam Türklerin zevkine göre! (Ve de bahçemi ziyaret edenlerin tepkileri, bu izlenimimi doğruluyor!) Fakat ne Eminönü'nde ne de başka herhangi bir bahçe merkezinde görmedim.
Fakat bazen kültürün de bir rol oynadığının kanıdındayım. Türkiye'nin hemen hemen dört köşesinde, adete beraber büyüdüğüm bir bitki, susen çiçekleridir, veya İngilizcesini birebir çevirirsem, "uzun boylu sakallı susenler" (Tall Bearded Iris) "Sakallı," çünkü aşağı yapraklarının ortasında "sakal" diye anılan tüylü bir kısım var. Ben küçükken tüylü bir tırtıla benzetiyordum. "Sakalsız" grupları da var. Çocukluğumdan en güzel hatırarımdan biri, annemin bahçesindeki yaklaşık elli değişik iris cinslerin çiçeklerine hayranlıkta bakıp, bir bir kokladığımır. Mavi ve mor renkli olanlar müthiş güzel kokuyorlardı, sarıya çalanlar biraz pis...Mart ayı ve kedileri düşünün yani... Rahmetli bir Seattle'lı bahçehastasının onları "elektrik direğinde kadın iç çamaşırı" olarak nitelendirdiği uzun susenlerin, Türkiyenin bahçelerine uygun olan çok özelliği var aslında: güzellik, koku, susuzluğa inanılmaz dayanıklık ve saf bir kırmızı hariç neredeyse sonsuz bir renk yelpazesi. Tek kötü tarafları bence, kısa mevsimleridir. (Bu fotoğraf için Kanada Susen Derneği'ne çok teşekkür ederim!)
Fakat Türkiye'de ne kadar ararsaniz arayın bu binlerce renkleri bulmazsanız, sadece bazıları daha soluk bazıları daha koyu olan saf mor renkli Iris germanica bulursunuz. Arada bir beyazı da çıkıyor fakat binlerce rengarenk cinsleri görünmez. Peki neden?
Bence bu sorunun cevabı, bu bitkinin bulunduğu yerdir: mezarlıklar. Zarif Arapça/Farsça/Osmanlıca hattı ve nazık hayat ağaclarılya süslenen mezar taşlarıyla İstanbul'un serin, yeşil, sessiz mezarlıkları, görkemli camileri ile Boğaz'ın kıyılardan sonra kuşkusuz bu şehrin en güzel yerlerindendir. Yukaridaki mezartaşında mesela "mümin za'irlerden," yirmi yaşında "şu hakk-ı rû siyah nişimengahı" olan bir kız için bir fatiha okmasını rica ediyor fakat ne yazık ki bu ricasını çoğumuz artık okuyamıyoruz. Ben de zar zor... Batı Trakya Türkleri bu mani geleneği hala sürdürüyor, mezarlarda genelde biri Osmanlıca biri Latince harflerinde yazılan iki mezartaşında bulunuyor.
Pierre Loti'ye Mayıs ayında gidenler, kafeye giderken geçtikleri mezarlığının başka birşey ile de dolu olduğunu kesinlikle farkına varacak: Susenler. Her tarafta. Uzun, biraz daha az uzun, büyük, orta boylu çiçeklerle...fakat hepsi mor, hepsi Iris germanica. Bu çiçek, sanki mezarlıklarla o kadar çok tanımlanıyor ki, insanlar onu bahçelerine sokmak istemezler. Kapı komşumuz olun Yunanistan'da da aynı durum var. Güller ve gülhatmiler de çok var mezarlıklarda fakat kimse bu çiçeklere karşı önyargılı değilmiş meğerse...fakat her halde güller bahçelerden mezarlıklara girmişken, mezarlık zambakları mezarlıklardan (nadiren) bahçelere girer. (Ya da girmez...eski bahçeme ektiğimde bir komşu bana "ah onları ekme, mezarlık çiçeğidir o!" dedi, oradan bulduğumu dediğimde "günah!" bile dedi. Başka bir arkadaş, o mor rengini ne kadar "soğuk" bulduğunu ifade etti.)
Zaman zaman diğer renklerinin bir iki örneği, sonbaharda bahçe merkezlerinde poşetlerde bulunur, maalesef genelde yanlış mevsimde. İki yıl önce kökleri tamanen kurumuş, ölü sarı bir cins buldum, geçen sene üst yaprakları beyaz alt yaprakları mor olan, "Salonique" adlı klasik bir tane de buldum. Fakat herhangi bir bahçede (veya mezarlıkta bile!) görmedim, Japon veya Sibirya susenlerini bırakın...
Önceki yazıların aksine, "uzun susenler" bu blogu okuyan batılıların çoğuna çok yaygın bir bitki olduğu için bu yazının çoğu Türk okuyuculara yönelik olacak. Susenlerin mevsimi kısa olmasına rağmen erken ve geç açan cinsleri kullanirken, siyahtan beyaza, mordan uçuk maviye, çift renkli çiçeklerinin tadını bir aydan fazla çıkarabiliriz. Hatta son on-onbeş yılda "tekralayan" yani bir kezden fazla açan susenler de çıktı. Artık bu güzel bitkiler mezarlıklardan bahçelerimize girmeli.
Denemek isteyenler için, İngiltere'de susenler satan çok şirket var. Binden fazla cins satan Seagate Irises iyi bir örnektir. "Uzun boylu sakallı susener" yanısıra orta ve kısa sakallı susenler, Sibirya susenleri ile Türkiye'nin mezarlıklarında fışkıran I. germanica'yı bile satıyorlar. Schreiner's Iris ise, ABD'de en bilinen şirketlerden biri. Oradan sipariş etmek biraz daha zor tabii fakat bakmaya değer.
Nasıl yetiştirilir?
"Yere göm, unut" desem belk abartmış olurum fakat susenler, genelde sorunsuz bitkilerdir. Fazla gübre gerektirmiyorlar, kuraklığa da çok dayanıklı. Yine de birkaç şey bilirseniz bitkiklerin çok daha sağlam yetişip, bol büyük çiçekler açmalarını sağlayabilirsiniz
Susenlerin kalın "kökleri", aslında bir "köksap"tır, yani yeraltında veya yerle paralel olarak uzanan bir gövde. Sağlam bir susenin köksapı, ağaç dalları gibi her yıl iki üç yeni yöne uzanmaya başladığı için birkaç yıl içinde yoğun bir köksap kitlesi oluşturur, dolayısıyla arada bir bölünmesi gerekiyor. Sakallı susenler, Eylül'de bölünür, o yüzden aynı ayda satılıyor. Genelde yıl boyunca siparişler kabul eden şirketler, köksaplarını Eylül'de gönderiyorlar.
Susenler çok dayanıklı olmasına rağmen birkaç şeye dikkat ederseniz çok daha iyi gelişecekler. Ekileceği toprağı derin kazıyın, derin kısmına birkaç cm yanmış hayvan gübresi iyi karıştırın. Toprak fazla killiyse suyun göllenmemesini sağlamak için biraz da kum katın. Tavuk gübresi gibi çok yüksek azot oranı olan gübrelerden kaçınılmalı. Önemli olan, kökleri kolay geçecek, bol organik maddeli bir toprak oluşturmaktır.
Sakallı susenlerin köksapları gelince, asıl kökleri aşağıya uzanancak, köksapın sadece yarısı yeraltında olacak bir şekilde ekeriz. Herhangi bir şüpheniz varsa, bir mezarlığa gidip orada yetişen susenlerin köksaplarının konumuna bakın. Genelde yaprakları kesilmiş hale geliyorlar fakat uzunsa (veya kendi bitkilerimizi bölüp ektiğimiz zaman) rüzgar oynatmaması için yaprakları 15-20 cm'a kadar keseriz. İlk ektiğinizde köklerin gelişmesini sağlamak için sularına iyi bakın fakat amaç bataklık yaratmak değil, sadece toprağın tamamen kurumamaktır. Bitkiler büyümeye başlayınca artık sadece çok kuraklık zamanlarında sulamamız gerekecek. İlk sene çiçek açmayabilir fakat sonraki yıllarda sabrınızın karşılığını mutlaka verirler!
Birkaç yıl içinde köksapları birbirinin üzerine uzanacaklar, bu hale gelince bölmemiz lazım. Yukarıda belirttiğim gibi bunu Eylül ayında yaparız. Bu yılın ve isterseniz bir önceki yılın köksapınızı alırız, geri kalan köksapları sökeriz. Bu işlemi, belki tükenmiş olan toprağa yeni gübre katmak için bir fırsat olarak da değerlendirebiliriz.
Biraz ıslak veya hiç olmasa tamamen kurumamayı sağlayabildiğiniz bir yer varsa Sibirya susenleri de mutlaka denemeniz lazım. Sakallı susenlere göre hem çiçekleri hem de yaprakları daha zarif olan Sibirya susenleri, gerçekten güzel bitkilerdir. Renk yelpazesi, sakallı susenlerinki kadar geniş olmasa da, çok cinsi var, eski bahçemde en sevdiğim cinsleri, "Caeser's Brother" ile "Fourfold White" idi.
Sorunlar
Kalın köksaplı susenlerin ciddi haşeri, susen kurdu. Susenlerin köklerine girip bütün bitkiyi öldürebilen kurt, küçük bir gece kelebeğinin larvasıdır. ABD'nin doğu eyaletlerine ciddi bir sorun halinde gelen susen kurdu, Seattle'da hiç görmedim, belki ıslak kışlarımız ona göre değilmiş. İnşallah buranın ıslak kışlarının aynı etkisi olur, fakat yapraklarında kahve renkli çizgiler görünmeye başlarsa, veya önce sağlam, bol çiçek açan bitkiler bir sonraki yıl zayıflarsa, köklerine bakmaya değer. Susen kurdu, 3-4.5 cm'lık, yanları benekli pembemsi bir tırtıldır. Hemen görmeyebilirseniz, çürük kısımlar için dikkat edin, bir delik görürseniz kurt da olabilir. Köksapı, %10 çamaşır suyuyla dolu bir kovaya atıp bekleyin, kurt içindeyse çıkar. Sonra çürük kısımları kesin, yeniden ekmeden önce mantar önlemek için biraz kükürt de sürüp bir iki saat havada bekletin.
Salyangoz ve sümüklü böcekler, genelde bitkileri öldürmeyecek fakat yeni çıkan çiçekleri çok seviyorlar, bazen de yapraklarını bile yiyor. Onları tamamen yok etmek hemen hemen imkansız fakat nüfuslarını azaltmak için birkaç yöntem var. En önemlisi, kuru havada saklanabileceği yerleri yok edin. Başka bir yöntem, plastik bir kabına 4 cm bira dökün, biraz kazıp kabın ucunu toprağa denk getirin. Mayalanan şeyleri çok cazip bulan sümüklü böcekler gece gelip içmeye başlarlar...sarhoş olup biraya düşüp boğuluyorlar. Her gün değiştirmeyi sakın unutmayın, 3-4 gün boyunca çürüyen salyangozların kokusu ne diğer salyangozlar, ne de sizi cezbeder! Salyangoz ilaçları da var, ancak Türkiye'de bulunan bütün markalar, evcil hayvanlar ile kuşlara zararlı olan metaldehid içeriyorlar. Maalesef köpekler, bu ilacın kokusunu çok seviyorlar, bahçeye giren köpeğiniz varsa mutlaka kullanmayın. Burada satılan bir marka, küçük mavi granül halinde. Mavi rengi, kuşlara çok cazip gelmiyor. Bir de açığa atmak yerine kuşların görmeyeceği fakat salyangozların en sevdiği ortamları olan kapalı yerlere serpebilirsiniz.
4 comments:
So that's why you were hanging out in graveyards, very nice anthropological work. Here Helichrysum is never used in horticulture because it is the flower symbolizing remembrance day.
Blogunuzu yeni izlemeye başladım. Süsenler hakkında söylediklerinize katılıyorum. Bahçeme dikebilmek için çacukluğumdan gelen koşullanmayı aşmam gerekti.Bursa ve çevresinde bodur süsenler de yetişiyor. Bolgumda fotoğrafları var.http://cistusolymp.blogspot.com/2007/03/iris-suaveolens.html
Bugün mezarlıktan mor süsen -ç-aldım:)) yazlık evin bahçesine diktim.. Yalnızca görünümüne vurulup almıştım. Biri bunlar mezarlık zambağı diyince, internete girip biraz araştırdım ve blogunuzla karşılaştım.. Harika bilgiler vardı.. Çok teşekkür ederim, sayenizde bilgilendim.. ve blogunuzun sıkı takipçisiyim artık..
Ben de çaldım, hem mor hem de beyazlarını. :) Yorumunuz, yeni açmaya başlayan Pacific Coast İris hakkında bir yazı hazırlamaya esinledi, gelecek günlerde...
Post a Comment