Sunday, September 27, 2015
Friday, August 7, 2015
I'm here, but here is not where it used to be. Buradayim fakat burası, eskiden olduğu yerde değil.
If anyone has been checking in to my blog to see if there is anything new and wondering why there isn't (not that I haven't had lapses here and there), it's because I'm no longer living in Istanbul. It was the result of several factors, including an aging mother that I'd like to be able to visit more often, as well as changing - though not insurmountable - residence laws. And in the background of my mind there has been a desire for a change, to be back in the States for a while and enjoy the communities there. The political situation in the region had less to do with it as I rarely felt any direct threat from it, but I would be lying if I said I wasn't concerned, especially for friends who live in Turkey's southeast.
Community means different things in different places. In Turkey it can usually be defined in terms of city/region of residence or origin, and religion. In the U.S. it can be those things, though it seems to be less and less related to where we live and more a matter of the people we choose to spend our time with. That's the kind of community I was missing, especially gardening and music communities, in which people with a passion for something share and support each other, and enjoy their passions together.
So on October 1 of last year, I arrived back in Seattle after fourteen years away. I had made several visits while in Istanbul, but it's one thing to visit a city for a week or so and hang out with your friends, and quite another to come back, navigate its changed social and economic realities, and make a new start. The details of that new start aren't really relevant to this blog, but suffice it to say that I have found a place where I can garden. It may not be a long-term garden but planting things, watching them grow, and being able to share with people with the same addiction to green things is wonderful! I'm not psychic but I do have a distinct feeling that gardening is going to have an even more important place in my life.
And what of Turkey? Well, you don't live in a place for 14 years and then forget it, much less when that place is Istanbul. Anyone who has spent any time there will know exactly what I'm talking about. as one writer said (and I wish I could remember her name to credit her): "You love it, and you hate it, and you feel alive."
Actually, I have already been back. I flew to Istanbul on July 4 to join Panayoti Kelaidis, Outreach Director of the Denver Botanic Garden, along with Lefteris Dariotis, a plant biologist who runs a seed business from Greece, and Erik Hsu, Plant Information Coordinator at Chanticleer Garden in Wayne, Pennsylvania, on a trip up Uludağ near Bursa. An unexpected bonus was a trip to Kazdağı, the ancient Mt. Ida. Both were fascinating, quite different from each other, and home to many endemic species. There will be a post about that trip soon. Afterwards I stayed at the same house I lived in for the last seven years or so. All I can really say about that is that it's incredible what can happen to a garden in nine months without care, and it's not good. Maybe I'll share those photos later, but now I'd like to keep the mood positive!
Blogumu arada bir yeni gönderiler için kontrol edip, neden olmadığını merak eden varsa, sebebi şu: Artık İstanbul'da yaşamıyorum. İstanbul'dan ayrılma kararı, hem yaşlanan ve daha çok sıklıkla ziyaret edebilmek istediğim annem, hem de aşılmaz olmayan fakat değişen yabancılara yönelik ikamet yasaları. Ayrıca herşeyin arkasında, bir süre Amerika'da kalıp buradaki toplumlarının tadını çıkarmak istediğim de yatıyordu. Bölgedeki siyasi durumun daha az alakası vardı çünkü hiçbir zaman doğrudan bir tehdit hissemedim fakat özellikle Doğu'da yaşayan arkadaşlar için bazen endişelenmediğimi desem yalan olur.
"Toplum" kavramının, değiş yerlerde değişik anlamları oluyor. Bir genellemeye kaçsam kusura bakmayın fakat kaçacağım işte: Türkiye'de genelde memleket, ikamet edilen yer ve din kavramlarıyla tanımlanabilir. Amerika'da da o unsurlardan oluşabilir ancak yaşadığımız yerle alakası gittikçe azaldığı, zamanımızı kimlerle geçirmeye karar verdiğimizle artıyormuş gibi geliyor. İşte o tür toplumu özlüyordum, özellikle insanların ortak bir tutku paylaşıp birbirine destek verdiği bahçivanlık ve müzik toplumlarını.
Dolayısıyla geçtiğimiz yılın Ekim ayında, ondört yıl dışarıda yaşadıktan sonra Seattle'a döndüm. Türkiye'de yaşarken birçok ziyaret etmiştim tabii fakat bir şehri ziyaret edip arkadalşarla takılmak başka, geri dönüp değişen toplumsal ve ekonomik gerçeklikleriyle uğraşığ yeniden başlamak, bambaşka birşeydir. O yeni başlangıcın detayları, bu blogla pek alakadar değil, yeter ki bir bahçe kurabileceğim yerde buldum. Çok uzun süreli bir bahçe olmayabilir de, bitileri ekip büyümelerini izlemek, ayrı bağımlılğa sahip olan arkadaşlarla da paylaşabilmek, harika birşey. Kahin değilim fakat bahçivanlığın, bundan böyle hayatımda daha da önemli bir rolü olacağını güçlü bir şekilde hissediyorum.
Peki ya Türkiye? Bir yerde ondört yıl yaşanıp unutulmaz, hele hele İstanbul'da; orada az zaman bile geçirenler bile demeye çalıştığımı mutlaka anlar. İsmini maalesef hatırlayamadığım bir yazar yazdığı gibi: "Hem seviyorsun, hem de nefret ediyorsun, ve yaşadığını hissediyorsun."
Zaten döndüm aslında. 4 Temmuzda Denver Botanik Bahçesi'nin Uzanma Müdürü olan Panayoti Kelaidis, Atina'lı tohumculuk sahibi ve bitki biyologu olan Lefteris Dariotis ile Wayne, Pennsylvania'daki Chanticleer Gardens'in Bitki Bilgiler Koordinatörü Erik Hsu ile beraber Uludağ'a çıkmak için İstanbul'a geldim. Kazdağına bir yan yolculuğu ise beklenmeyen bir haz oldu. İkisi hem son derece ilginçti hem de değişen iklim koşulları itibariyle birbirinden çok farklıydı. O yolculukla ilgili bir yazı olacak. İstanbul'a döndükten sonra son yedi yıl boyunca kaldığım evde kalıp eski bahçemi gördim. Bakmazsan dağ olur derler ya... O fotoğrafları belki daha sonra paylaşırım fakat şimdilik daha olumlu şeyler için yazalım!
Community means different things in different places. In Turkey it can usually be defined in terms of city/region of residence or origin, and religion. In the U.S. it can be those things, though it seems to be less and less related to where we live and more a matter of the people we choose to spend our time with. That's the kind of community I was missing, especially gardening and music communities, in which people with a passion for something share and support each other, and enjoy their passions together.
So on October 1 of last year, I arrived back in Seattle after fourteen years away. I had made several visits while in Istanbul, but it's one thing to visit a city for a week or so and hang out with your friends, and quite another to come back, navigate its changed social and economic realities, and make a new start. The details of that new start aren't really relevant to this blog, but suffice it to say that I have found a place where I can garden. It may not be a long-term garden but planting things, watching them grow, and being able to share with people with the same addiction to green things is wonderful! I'm not psychic but I do have a distinct feeling that gardening is going to have an even more important place in my life.
And what of Turkey? Well, you don't live in a place for 14 years and then forget it, much less when that place is Istanbul. Anyone who has spent any time there will know exactly what I'm talking about. as one writer said (and I wish I could remember her name to credit her): "You love it, and you hate it, and you feel alive."
Actually, I have already been back. I flew to Istanbul on July 4 to join Panayoti Kelaidis, Outreach Director of the Denver Botanic Garden, along with Lefteris Dariotis, a plant biologist who runs a seed business from Greece, and Erik Hsu, Plant Information Coordinator at Chanticleer Garden in Wayne, Pennsylvania, on a trip up Uludağ near Bursa. An unexpected bonus was a trip to Kazdağı, the ancient Mt. Ida. Both were fascinating, quite different from each other, and home to many endemic species. There will be a post about that trip soon. Afterwards I stayed at the same house I lived in for the last seven years or so. All I can really say about that is that it's incredible what can happen to a garden in nine months without care, and it's not good. Maybe I'll share those photos later, but now I'd like to keep the mood positive!
Blogumu arada bir yeni gönderiler için kontrol edip, neden olmadığını merak eden varsa, sebebi şu: Artık İstanbul'da yaşamıyorum. İstanbul'dan ayrılma kararı, hem yaşlanan ve daha çok sıklıkla ziyaret edebilmek istediğim annem, hem de aşılmaz olmayan fakat değişen yabancılara yönelik ikamet yasaları. Ayrıca herşeyin arkasında, bir süre Amerika'da kalıp buradaki toplumlarının tadını çıkarmak istediğim de yatıyordu. Bölgedeki siyasi durumun daha az alakası vardı çünkü hiçbir zaman doğrudan bir tehdit hissemedim fakat özellikle Doğu'da yaşayan arkadaşlar için bazen endişelenmediğimi desem yalan olur.
"Toplum" kavramının, değiş yerlerde değişik anlamları oluyor. Bir genellemeye kaçsam kusura bakmayın fakat kaçacağım işte: Türkiye'de genelde memleket, ikamet edilen yer ve din kavramlarıyla tanımlanabilir. Amerika'da da o unsurlardan oluşabilir ancak yaşadığımız yerle alakası gittikçe azaldığı, zamanımızı kimlerle geçirmeye karar verdiğimizle artıyormuş gibi geliyor. İşte o tür toplumu özlüyordum, özellikle insanların ortak bir tutku paylaşıp birbirine destek verdiği bahçivanlık ve müzik toplumlarını.
Dolayısıyla geçtiğimiz yılın Ekim ayında, ondört yıl dışarıda yaşadıktan sonra Seattle'a döndüm. Türkiye'de yaşarken birçok ziyaret etmiştim tabii fakat bir şehri ziyaret edip arkadalşarla takılmak başka, geri dönüp değişen toplumsal ve ekonomik gerçeklikleriyle uğraşığ yeniden başlamak, bambaşka birşeydir. O yeni başlangıcın detayları, bu blogla pek alakadar değil, yeter ki bir bahçe kurabileceğim yerde buldum. Çok uzun süreli bir bahçe olmayabilir de, bitileri ekip büyümelerini izlemek, ayrı bağımlılğa sahip olan arkadaşlarla da paylaşabilmek, harika birşey. Kahin değilim fakat bahçivanlığın, bundan böyle hayatımda daha da önemli bir rolü olacağını güçlü bir şekilde hissediyorum.
Peki ya Türkiye? Bir yerde ondört yıl yaşanıp unutulmaz, hele hele İstanbul'da; orada az zaman bile geçirenler bile demeye çalıştığımı mutlaka anlar. İsmini maalesef hatırlayamadığım bir yazar yazdığı gibi: "Hem seviyorsun, hem de nefret ediyorsun, ve yaşadığını hissediyorsun."
Zaten döndüm aslında. 4 Temmuzda Denver Botanik Bahçesi'nin Uzanma Müdürü olan Panayoti Kelaidis, Atina'lı tohumculuk sahibi ve bitki biyologu olan Lefteris Dariotis ile Wayne, Pennsylvania'daki Chanticleer Gardens'in Bitki Bilgiler Koordinatörü Erik Hsu ile beraber Uludağ'a çıkmak için İstanbul'a geldim. Kazdağına bir yan yolculuğu ise beklenmeyen bir haz oldu. İkisi hem son derece ilginçti hem de değişen iklim koşulları itibariyle birbirinden çok farklıydı. O yolculukla ilgili bir yazı olacak. İstanbul'a döndükten sonra son yedi yıl boyunca kaldığım evde kalıp eski bahçemi gördim. Bakmazsan dağ olur derler ya... O fotoğrafları belki daha sonra paylaşırım fakat şimdilik daha olumlu şeyler için yazalım!
Subscribe to:
Posts (Atom)